Candan Burcu Keykubat

Candan Burcu Keykubat

       

Travmanın Mirası: Değersizlik Hissi


Her birey doğduğunda biricik ve değerlidir. Dünyaya geldiğimiz an, bizimle birlikte bir potansiyel doğar: sevilmeye, anlaşılmaya, kabul görmeye dair bir umut. Fakat ne yazık ki birçok kişi, bu doğal değeri hissedemeden büyür. Zamanla içselleştirilen hisler, sözcüklere dökülemeyen yaralar ve sessizce taşınan travmalar; bir nesilden diğerine geçerek “değersizlik” hissi şeklinde yerleşir.

Bir psikolog olarak odama gelen birçok kişinin kelimelere dökemediği en derin duygunun aslında bu olduğunu görüyorum: “Ben yeterli değilim, önemli değilim, sevilmeye layık değilim…” Değersizlik duygusu, bazen bir çocukluk anısının gölgesinde, bazen de yıllardır bastırılmış bir kırgınlığın içinde kendini gösterir. Ve çoğu zaman insan bunun farkında bile değildir.

Travmanın Sessiz Yolu: Değersizlik

Travma dediğimizde çoğunlukla büyük olayları düşünürüz: bir kazayı, bir kaybı, bir istismarı... Oysa duygusal ihmal, sürekli eleştirilmek, sevilmenin başarıya bağlanması ya da “görülmeden büyümek” gibi deneyimler de travmatik etkiler bırakabilir. Ve çoğu zaman bu tecrübeler, çocuklukta normalleştirilir.
Bir çocuk için değerli olmak, yalnızca sevgi görmek değildir; aynı zamanda hislerinin ciddiye alınması, sınırlarına saygı duyulması, düşme hakkının tanınması ve hatalarının kabul edilebilir olmasıdır. Ama eğer çocuk “ fakat başarılı olursam sevilirim”, “hata yaparsam terk edilirim”, “benim ihtiyaçlarım önemli değil” gibi inançlarla büyürse, yetişkinliğinde içselleştirdiği duygu şu olur: Ben yeterince iyi değilim.
Ve işte bu, travmanın en kalıcı mirasıdır.

Nesiller Arası Aktarım: Görünmeyen Zincirler

Değersizlik hissi yalnızca kişisel bir yara değildir. Aynı zamanda bir aile mirası olabilir. Anne ya da baba kendi çocukluğunda sevgisiz büyümüşse, duygusal ihtiyaçları karşılanmamışsa, kendi değersizlik duygusunu farkında olmadan çocuğuna aktarabilir.
Bunu yaparken kötü niyetli değildirler. Çoğunlukla “daha iyi bir hayat sunmak” adına çocuğu baskılayabilir, fazla eleştirebilir ya da duygularına alan tanımayabilirler. Ancak bu yaklaşım çocuğun iç dünyasında şu inancı besler: “Ben olduğum gibi kabul edilmiyorum.”
Birçok danışanım çocukluğunu anlatırken şu cümleleri kurar:
* “Ne yaparsam yapayım yeterli olmadım.”
* “Babam hiç ‘aferin’ demedi, ama hep neyi yanlış yaptığımı söylerdi.”
* “Annem beni çok seviyordu ama duygularımı hiç dinlemedi.”

Bu cümleler aslında nesiller boyunca tekrar eden, ama çoğu zaman adı konulamayan bir travmanın yansımasıdır. Değersizlik hissi, yalnızca geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda bugünümüzü şekillendiren bir inşa sürecidir.

Değersizlik Hissinin Bugüne Etkisi

Kendini değersiz hisseden bir insanın yaşamında ki seçimler de bu duygu tarafından yönetilir.

* İlişkilerde devamlı kendini kanıtlama ihtiyacı hisseder.

* Karşısındaki kişiyi memnun etmek için kendi sınırlarını zorlar.

* Başarılarını küçümser, hatalarını büyütür.

* Sevgi gördüğünde şüpheye düşer, çünkü kendini sevilmeye layık hissetmez.

Birçok kişi dışarıdan bakıldığında “başarılı”dır ama iç dünyasında hep eksik bir yer vardır. Bu eksiklik, hiçbir unvanla, hiçbir ilişkiyle, hiçbir başarıyla dolmaz. Çünkü içerdeki inanç nettir: Ben yeterli değilim.
Kendini değersiz hisseden biri, başkalarının gözünden kendini görmeye çalışır. Devamlı “beğeniliyor muyum?”, “yeterince güzel miyim?”, “yeterince zeki miyim?” sorularını sorar. Bu da insanı yorucu bir döngüye sokar: Onay arayışı, yetememe hissi ve içsel tükenmişlik.

İyileşme Mümkün mü?

Evet, mümkün. Ama kolay değil. Çünkü değersizlik duygusu çoğu zaman insanın kimliğinin bir parçası haline gelmiştir. “Ben böyleyim” diye düşündüğü şey aslında yılların getirdiği içselleştirilmiş bir travmadır.
İyileşme; önce bu duygunun adını koymakla başlar.
İnsan fark eder: “Ben aslında yetersiz değilim. Ama kendimi öyle hissetmeye zorlandım.”
Ardından gelen süreç, öz şefkatle doludur. Kendi iç sesimizi dönüştürmek, geçmişte duyulmamış çocuk yanımızı bugün duymak, onu sarıp sarmalamak gerekir.

Bu noktada psikoterapi büyük bir destek sunar. Çünkü bazen insan kendi iç sesine kördür. O sesin nereden geldiğini, hangi olayla şekillendiğini, kime ait olduğunu ayırt edemez. Terapi, bu sesleri fark etmeyi, ayrıştırmayı ve dönüştürmeyi sağlar.

Kendini Yeniden İnşa Etmek

Değersizlik duygusuyla büyüyen biri, çoğu zaman güçlüdür. Çünkü hep mücadele etmiştir. Ama bu güç, savunma mekanizmalarının arkasında saklıdır. Ve o savunmalar kırıldığında, ortaya çıkan şey kırılgan bir çocuk olur.
İşte o çocuğu tanımak, anlamak, sevmek... Belki de gerçek iyileşmenin başladığı noktadır.
Kendimize şunu sormayı öğrenmeliyiz:
* “Ben gerçekten kimin onayını bekliyorum?”
* “Bu ses bana mı ait, yoksa geçmişte birinin sesi mi?”
* “Kendime gösteremediğim şefkati, neden hep başkalarından bekliyorum?”
Ve belki de en önemlisi:
* “Kendimi olduğum gibi sevebilir miyim?”
Bu sorular kolay değildir. Ama bir kez sorulmaya başlandığında, içsel yolculuk başlar. Ve bu yolculukta her adım, kendi değerimizi tekrardan hatırlamak için bir fırsattır.

Son Söz

Travmalar sessizdir. Ama etkileri gürültülüdür. Kimi zaman başarının arkasında, kimi zaman öfkenin içinde, kimi zaman yalnızlığın derinliğinde kendini gösterir.
Ama her ne yaşandıysa, her ne hissettirildiyse; bugün, kendi duygularını anlama ve dönüştürme şansın var. Çünkü her kişi, koşulsuz sevgiye ve değere layıktır.
Ve en başta kendinden başlamalısın.
Çünkü sen, yalnızca var olduğun için değerlisin.