Tuğçe  Dokumacı

Tuğçe  Dokumacı

       

DEMOKRASİ VE HUKUKİ ADALET


Türkiye'de son yıllarda belediyelere yönelik düzenlenen operasyonlar, özellikle Ekrem İmamoğlu ile başlayıp, diğer belediyelerle devam eden uygulamalar, kamuoyunda derin tartışmalara yol açtı. Başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, farklı şehirlerdeki seçimle iş başına gelmiş belediye başkanlarının hedef alınması, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri açısından ciddi bir sorgulama gerektiriyor. Özellikle, operasyonların birbirini izlemesi ve kapsamının giderek genişlemesi, siyasi güdülerle hareket edildiği yönündeki kaygıları güçlendiriyor.

Belediye başkanlarının görevlerini yerine getirirken karşılaştıkları idari ve hukuki engeller, yerel yönetimlerin bağımsızlığını zedelemekte; halkın sandıkta ortaya koyduğu iradenin önüne geçilme riski doğmaktadır. Sürekli genişleyen bu operasyon dalgası, sadece ilgili şahısları değil, tüm şehir sakinlerini endişelendiriyor. Demokratik bir hukuk devletinde, mahkemelerin ve denetimlerin şeffaf ve tarafsız olması ilkesi vazgeçilmezdir. Üzülerek ifade etmeliyimki son gelişmeler, yargının siyasallaştığı ve adaletin tarafsızlığının zedelendiği algısını güçlendirmektedir.

Buna bağlı olarak, belediye başkanlarına yönelik bu tür müdahaleler toplumda kutuplaşmayı ve güvensizliği artırıyor. İnsanlar adaletin eşit işlemediğine, seçilmiş temsilcilerin siyasi nedenlerle baskı altına alındığına inanıyor. Her ne kadar denetim ve hesap verilebilirlik kamu yönetimi için temel bir gereklilik olsa da, denetim mekanizmasının eşitlikten uzak bir biçimde kullanılması, sistemin tamamına olan güveni sarsıyor ve yurttaşların demokrasiye olan bağlılığını zayıflatıyor.

Burada önemli olan nokta, belediyelerin ve yerel yönetimlerin denetiminin, siyasi ayrım gözetmeksizin ve toplumun tamamının menfaatine olacak şekilde, şeffaflık ve tarafsızlıkla yürütülmesidir. Operasyonların zamanlaması ve hedefiyle ilgili ortaya atılan iddialar, objektif denetim mekanizması eksikliğinin, ülkenin demokratik gelişimini engellediğine dair endişeleri tartışmaya açıyor.

Bu noktada, ülkenin daha demokratik ve istikrarlı bir yapıya kavuşabilmesi için adil, bağımsız ve etkin bir yargı sisteminin inşa edilmesi kritik önemde. Hukukun üstünlüğü prensibinin toplumun tüm kesimleri için ayrım gözetmeksizin uygulanması, seçilmiş temsilcilerin özgürce görev yapmalarının sağlanması en temel gereklilik.Sadece bu şekilde, farklı görüşlerin temsil edildiği, dayanıklı ve ileriye dönük bir demokratik kültür inşa edilebilir. Buda milletin ortak beklentisidir.